İlişkiler hayatımızın her alanını kaplayan, yaşamımızın bütününü oluşturan bir ağ gibidir. Bu yüzden herkes için çok önemli bir konudur. Kendimizle olan ilişkiden, eşimizde,arkadaşlarımız, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz ile bir ilişki içerisindeyiz. Bazen ne kadar bunlardan kaçsak da elininde sonunda bir ilişkinin içinde buluruz kendimizi.
Neden böyle diye hep düşünmüşüzdür.. olmasa nasıl ne olurdu diye? Bunu ancak evrenin yasaları ile açıklayabiliriz. Evet evrensel sistem bizim tekamül etmemiz için bunları bize sunar. Ve ilişkilerdeki kişiler bize kendi korkularımızı bize gösteren en mükemmel aynalardır. Örneğin anlaşamadığımız insanlar vardır hepimizin. Bir türlü o insanın varlığını kabul edemeyiz, ısınamayız. Aslında sevmemiz de gerekmez.( Ama en azından ondan rahatsız olmayacak nötr bir seviyeye gelmemiz bizim tekamül seviyemizi gösterir.) Böyle insanlardan birinin bizim ailemizde olması bir tesadüf müdür? Belki de bu bizim ruhumuzun gelişimi için bize verilmiş bir fırsattır kendi kabul gücümüzü arttırmak ve yargılarımızı bırakabilmemiz için her ne kadar bizi zorlasada.
Gelgelelim aşk ilişkilerine.. Bu konuda da bizleri zorlayan bir başka alan. O heyecan duygusu ilk hissetmeye başladığımız andan itibaren her şey tos pembe olmaya başlıyor. Sanki o andan sonra herşey mükemmel olacakmış hissi. Ama böyle olmuyor. Böyle olmaması da normal zaten. İlişkiyi esas yaşamamızın amacı kendi korkularımızla yüzleşip onları dönüştürerek hem ruhsal tekamülümüzde ilerlemek böylece huzurlu ve daha doygun bir hayat yaşayabilmek. Bu yüzden karşılıklı negatiflikler zamanlar çıkmaya başlıyor. Bunu böyle görebilirsek hayatımıza giren ilişkiye daha farkındalıklı bakabilip, kendimize dönüp ilişkinin bozulmasına neden olan negatif duygularımızı dönüştürebiliriz. Ve tabi ki ilişkilerimizi de..
İlişkilerimizde bilinçaltımızdaki değersizlik, yalnızlık, kaybetme , yetersizlik korkularımız ilk çıkmaya başladığı anda buna bağlı olarak küsme, alınganlık,içerleme,kıskançlık, kontrolcülük gibi davranışlarımızla ilişkilerimizi bozmaya başlarız. Bazen de o kişilerin bizi tamamladığını düşünüp fazlaca bağlanırız, daha o kişiyi tam tanımadan beklentilere girip hayaller kurmaya başlarız. Ne kadar bağlanır ve seversek o kadar kaybetmekten korkarız. Ve korku dolu davranışlarda bulunmaya başlarız. Korktuğumuz başımıza gelmeye başlayınca da ya kendimizi ya da karşı tarafı suçlayıp aşka ve ilişkilere dair umudumuzu yitirebiliriz. En kötüsü kalbimizi tamamen kapatabiliriz.
Burada yapmamız gereken ilk şey ilişki bozulmaya başladığı andan itibaren kendi korkularımzla yüzleşip onları dönüştürme yoluna gitmek.Böylece onların içinden geçerek azaltabilir ve aynı zamanda ilişkiyi dönüşüme uğratabiliriz. Burada önemli olan ilişkin değişimiyle ile ilgili herhangi bir beklentiye girmemektir. Biz kendi korkularımızı dönüştürmekle sorumluyuz. Biz değiştiğimiz zaman ilişki dönüşebilir ya da bitmesi gerekiyorsa kişiye zarar veriyorsa bitebilir . Ama içsel olarak bilinir ki aslında olması gereken en hayırlı neyse o gerçekleşmiştir. Daha sonrasında daha uygun başka bir eş gelebilir. Bunu zaman gösterir.
Kişinin sorumluluğu ilişkiyi bozan davranışlara ve bu davranışlara yapmasına sebep olan kendi bilinçaltına korkularına bakmaktır. Bu da bir anda mucize bir dönüşümle değil, gerçekçi bir şekilde adım adım, zamana yayılarak çalışarak gerçekleşecek bir durumdur. Gerçekten bu yola girenler sabırla, içtenlik kendi duygularıyla yüzleşenler , sadece aşk da değil, diğer ilişkilerinde de ilerleme kaydedeceklerdir.
Sevgilerimle,
Elif TATLICI